Loading...

Kadınlığın tarihi


Kadınların "irrasyonel" olup olmadığına dair yapılan tartışmalar, tarihsel olarak hem toplumun hem de bilimin bir yansımasıdır. Ancak, bu soru üzerinde dururken önce birkaç temel noktayı netleştirmek gerekmektedir. İrrasyonellik, genellikle mantık ve objektiflikten sapma olarak tanımlanır. Ancak, bir kişinin mantıklı olup olmadığı sadece biyolojik cinsiyetiyle değil, aynı zamanda eğitimi, çevresi, sosyal konumu ve kişisel deneyimleriyle de şekillenir. Bu bağlamda, kadınları "irrasyonel" olarak etiketlemek, sadece bilimsel olmayan bir önyargının meyvesidir.

İlk olarak, kadınların irrasyonel olduğu iddiası, kültürel ve tarihsel bağlamda derin kökleri olan bir efsanedir. Antik Yunan'dan günümüze kadar kadın, çoğu zaman mantıksızlık ve duygusallıkla özdeşleştirilmiştir. Bu, Aristo’nun "Kadın, erkekten daha zayıf ve mantıkla ilişkisi sınırlıdır" gibi söylemleriyle pekişmiştir (Aristoteles, Politika, 350 MÖ). Ancak, bu tür genellemeler modern bilimle altüst edilmiştir. Bugün nörobilim, psikoloji ve sosyoloji alanlarında yapılan çalışmalar, bireylerin karar alma süreçlerinin cinsiyetle değil, daha çok sosyal faktörlerle şekillendiğini ortaya koymuştur (Eagly, 2001).

Kadınları irrasyonel olarak nitelendirmek, aynı zamanda bilimsel ilerlemeyi hiçe saymaktır. 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle psikolojik araştırmalar, kadınların duygusal zekâlarının ve empatik yeteneklerinin erkeklerden daha gelişmiş olduğunu göstermiştir (Caruso ve Salovey, 2004). Yani, kadınların "irrasyonel" olduğu düşüncesi, bilimsel verilerle bağdaşmaz. Duygusal zekâ, karar alırken sadece mantık değil, aynı zamanda empati ve sosyal bağları göz önünde bulundurur. Bu, bireylerin sosyal ve bireysel yaşamlarında daha "rasyonel" sonuçlar doğurabilir. Bir kişinin rasyonel olup olmaması, sadece "soğuk mantık"la ölçülemez; duygusal beceriler ve sosyal bağlam da bu denkleme dahildir.

Kadınları irrasyonel olarak etiketlemek, aynı zamanda tarihsel olarak kadınların toplumsal statülerini küçümseyen bir söylemdir. Kadınların, erkeklere kıyasla daha "irrasyonel" olarak tanımlanması, onların toplumdaki yerlerini meşrulaştırma çabasıdır. Yüzyıllar boyunca kadınların eğitimden ve iş gücünden dışlanması, psikolojik ve biyolojik açıdan "erkeklerden zayıf" olarak görülmeleri, bu tür önyargıların ürünüydü. Oysa, tarihsel ve kültürel bağlamda, kadınların toplumdaki yerleri çoğu zaman ikincil düzeyde bırakılmıştır. Bir bireyin ya da bir grubun "irrasyonel" olarak etiketlenmesi, genellikle onun toplumsal değerinin sorgulanması ve dışlanması amacıyla yapılır.

Sonuç olarak, kadınları irrasyonel olarak nitelendirmek, tarihsel ve kültürel önyargılardan beslenen, bilimsel olmayan bir bakış açısının sonucudur. Bu görüş, hem bilimsel verilerle çelişir hem de toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştıran bir argümandır. Rasyonellik, sadece mantıkla değil, duygusal ve sosyal zekâ ile de ilgilidir ve bu açıdan kadınlar, erkeklerden daha az rasyonel değildir.


Güçlü kadınlara örnekler:
“Kadına yönetim verilmez.” diyenlerin ataları mağara duvarına çöp adam çizerken, Puduhepa mühür basıyor, diplomasi yürütüyordu. Hatşepsut firavun ilan edilmişti, Kleopatra Roma'yı diz çöktürmeye çalışıyordu. Tawananna’lar ayin yönetiyor, kararname yayımlıyordu. Eğer hâlâ “kadın yönetemez” diyenler varsa, sorun kadınlarda değil; hâlâ demiri kutsayan, zekâyı kol gücüyle ölçen ilkel bakıştadır. Tarih bu zihniyeti değil, onun karşısında duranları yazdı.